22 Nisan 2015 Çarşamba

PERAKENDE DE BÜYÜME VE PİYASA DENGELERİNDEKİ DEĞİŞİM

Perakendedeki son dönemde yerel zincirlerin büyümedeki hızlarının yavaşlaması, ulusal ve yabancı zincirlerin agresif büyüme hedefleri, yerel zincirlerden daha hızlı büyümeleri ve yaygınlaşmaları, kuşkusuz perakende piyasa dengelerinin ciddi anlamda ileriye dönük olarak değişmeye başladığının ve yavaş yavaş taşların yerine oturmaya başladığının bir göstergesidir. Perakendecilerin büyümesi aslında ulusallara mal ve hizmet vermekte zorlanan, yetersiz kalan küçük üreticilerin büyümesi ve gelişmesi açısından da son derece önemlidir. Rekabet, özellikle de fiyata dayalı rekabet, son dönemde üreticiden perakendeciye ve hatta nihai tüketiciye kadar geçen süreçteki herkesi, her kesimi ciddi anlamda olumsuz etkilemeye başlamıştır. Bunun üstüne, özellikle yerel zincirlerin daralan kâr marjlarının olumsuz etkilerini özellikle üreticilerden ve tedarikçilerden telafi etme yoluna gitmeleri, piyasa dengelerini tedarikçiyi “bir iş ortağı olarak” gören perakendecilerin lehine çevirmeye başlamıştır. Üretici büyük firmalar bile, karşılarına çıkan bu telafi bedellerini karşılamakta zorlanmaya başlamışlar ve artık bunun sonucunda B planlarını uygulamaya koymuşlardır.  Nedir bu B planı dediğimizde;  üretici ve tedarikçi boyutunda çalışan firmalar artık ciro oranları içindeki paylarını arttırma adına, kendilerine “iş ortağı ve kazan kazan” prensibiyle yaklaşan perakendecileri daha çok desteklemeye başlamışlardır. Böylelikle hem kendileri için ciddi riskler oluşturmaya başlayan zincirlerdeki ciro paylarının oranlarını düşürmeye başlamışlar, hem de iş ortaklarını destekleyerek ürünlerinde daha hızlı sirkülasyon sağlamaya, firmalarını daha dengeli fiyat ve kar marjı yapısına kavuşturmaya başlamışlardır. Üstelik bunu yaparken de bir taraftan daha az bütçeyle, daha etkin kampanya ve satış aktivite çalışmaları yürüterek cirolarını arttırmışlar, diğer taraftan ulusalların yaygınlığından istifade ederek daha fazla müşteriye ulaşma imkânı bulmaya başlamışlardır. Zaten baktığımızda üretici veya tedarikçi bir firmanın satış hacmi içinde tek bir müşterisinin payının karşıya bağımlı hale gelmeme ve riski bertaraf edebilme adına maksimum %30’u geçmemesi gerekmektedir. Böylece O müşterinin kendisiyle çalışmayı bırakması durumunda, en az hasarla kaybedilen pazar payını ve satış kaybını tefli edebilme imkânı olsun. Aslında bu yeni durum 2008 yılından beri üretici ve tedarikçi firmaların uygulamaya koyduğu planlı bir çalışmadır. Ancak son dönemlerde bu çalışmayı belirgin ve yoğun bir şekilde sektörde uygulayan firma sayısı ve hacmi artış göstermeye başlamıştır. Bunu fark edebilen (özellikle büyüme sürecindeki) yerel zincirler, üretici ve tedarikçi firmalardan ciddi desteler almışlar, satışlarını, kârlılık ve verimliliklerini arttırmayı başarmışlardır. Bu yeni duruma şöyle de bir yorumda bulunabiliriz, sektöre baktığımızda 90’lı yıllardan önce rakibim ölsün ben yaşayayım mantığı hâkimken şu anda, rakibim olsun ama ben daha iyi olayım mantalitesi ön plan çıkmaya başlamıştır. Üretici ve tedarikçi firmalarda bu anlamda Ulusal zincirlere rakip olarak gördükleri, en iyi müşterileri olan “iş ortağı” yerel zincirlerden altyapısı sağlam, ekibi iyi ve sağlıklı bir büyüme süreci yürütebilen firmaları büyüterek, onlara daha fazla destek vermektedirler. Böylece aslında ulusal zincirlerdeki kendilerinin risklerini azaltma yönünde adım atmaya devam etmektedirler. Artık devir değişmiştir, eski alışkanlıklarımızı bir taraf bırakarak değişime ayak uydurmalı, üretici ve tedarikçi firmaları sadece bizlere mal ve hizmet üreten, lojistik sağlayan birer taraf olarak değil, onları aynı zamanda birlikte hareket edebileceğimiz, sinerji oluşturabileceğimiz birer iş ortağı olarak görmeliyiz.        “Bir değişim, bize gelişme fırsatını sağlayacak olan bir sonraki değişime yol açar.” Vıvıen Buchen 
Selâmlarımla
Necmettin Kuru

Yönetim ve Pazarlama Danışmanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder