Perakendedeki son dönemde yerel
zincirlerin büyümedeki hızlarının yavaşlaması, ulusal ve yabancı zincirlerin
agresif büyüme hedefleri, yerel zincirlerden daha hızlı büyümeleri ve
yaygınlaşmaları, kuşkusuz perakende piyasa dengelerinin ciddi anlamda ileriye
dönük olarak değişmeye başladığının ve yavaş yavaş taşların yerine oturmaya
başladığının bir göstergesidir. Perakendecilerin büyümesi aslında ulusallara
mal ve hizmet vermekte zorlanan, yetersiz kalan küçük üreticilerin büyümesi ve
gelişmesi açısından da son derece önemlidir. Rekabet, özellikle de fiyata
dayalı rekabet, son dönemde üreticiden perakendeciye ve hatta nihai tüketiciye
kadar geçen süreçteki herkesi, her kesimi ciddi anlamda olumsuz etkilemeye
başlamıştır. Bunun üstüne, özellikle yerel zincirlerin daralan kâr marjlarının
olumsuz etkilerini özellikle üreticilerden ve tedarikçilerden telafi etme
yoluna gitmeleri, piyasa dengelerini tedarikçiyi “bir iş ortağı olarak” gören
perakendecilerin lehine çevirmeye başlamıştır. Üretici büyük firmalar bile,
karşılarına çıkan bu telafi bedellerini karşılamakta zorlanmaya başlamışlar ve
artık bunun sonucunda B planlarını uygulamaya koymuşlardır. Nedir bu B planı dediğimizde; üretici ve tedarikçi boyutunda çalışan
firmalar artık ciro oranları içindeki paylarını arttırma adına, kendilerine “iş
ortağı ve kazan kazan” prensibiyle yaklaşan perakendecileri daha çok desteklemeye
başlamışlardır. Böylelikle hem kendileri için ciddi riskler oluşturmaya
başlayan zincirlerdeki ciro paylarının oranlarını düşürmeye başlamışlar, hem de
iş ortaklarını destekleyerek ürünlerinde daha hızlı sirkülasyon sağlamaya, firmalarını
daha dengeli fiyat ve kar marjı yapısına kavuşturmaya başlamışlardır. Üstelik
bunu yaparken de bir taraftan daha az bütçeyle, daha etkin kampanya ve satış
aktivite çalışmaları yürüterek cirolarını arttırmışlar, diğer taraftan
ulusalların yaygınlığından istifade ederek daha fazla müşteriye ulaşma imkânı
bulmaya başlamışlardır. Zaten baktığımızda üretici veya tedarikçi bir firmanın
satış hacmi içinde tek bir müşterisinin payının karşıya bağımlı hale gelmeme ve
riski bertaraf edebilme adına maksimum %30’u geçmemesi gerekmektedir. Böylece O
müşterinin kendisiyle çalışmayı bırakması durumunda, en az hasarla kaybedilen
pazar payını ve satış kaybını tefli edebilme imkânı olsun. Aslında bu yeni
durum 2008 yılından beri üretici ve tedarikçi firmaların uygulamaya koyduğu
planlı bir çalışmadır. Ancak son dönemlerde bu çalışmayı belirgin ve yoğun bir
şekilde sektörde uygulayan firma sayısı ve hacmi artış göstermeye başlamıştır.
Bunu fark edebilen (özellikle büyüme sürecindeki) yerel zincirler, üretici ve
tedarikçi firmalardan ciddi desteler almışlar, satışlarını, kârlılık ve
verimliliklerini arttırmayı başarmışlardır. Bu yeni duruma şöyle de bir yorumda
bulunabiliriz, sektöre baktığımızda 90’lı yıllardan önce rakibim ölsün ben
yaşayayım mantığı hâkimken şu anda, rakibim olsun ama ben daha iyi olayım
mantalitesi ön plan çıkmaya başlamıştır. Üretici ve tedarikçi firmalarda bu
anlamda Ulusal zincirlere rakip olarak gördükleri, en iyi müşterileri olan “iş
ortağı” yerel zincirlerden altyapısı sağlam, ekibi iyi ve sağlıklı bir büyüme
süreci yürütebilen firmaları büyüterek, onlara daha fazla destek vermektedirler.
Böylece aslında ulusal zincirlerdeki kendilerinin risklerini azaltma yönünde
adım atmaya devam etmektedirler. Artık devir değişmiştir, eski
alışkanlıklarımızı bir taraf bırakarak değişime ayak uydurmalı, üretici ve tedarikçi
firmaları sadece bizlere mal ve hizmet üreten, lojistik sağlayan birer taraf
olarak değil, onları aynı zamanda birlikte hareket edebileceğimiz, sinerji
oluşturabileceğimiz birer iş ortağı olarak görmeliyiz. “Bir değişim, bize gelişme
fırsatını sağlayacak olan bir sonraki değişime yol açar.” Vıvıen Buchen
Selâmlarımla
Necmettin Kuru
Yönetim ve Pazarlama
Danışmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder