23 Ocak 2017 Pazartesi

ŞİRKETLERDE KIRILIM NOKTALARI

ŞİRKETLERDE KIRILIM NOKTALARI

            Nasıl ki canlılar doğar, büyür, gelişir ve ölürler, işte tıpkı canlılar gibi şirketlerde doğar, büyür, gelişir ve ölürler. Dünya üzerinde sonsuza kadar yaşamış ve ayakta kalmış bir şirket yoktur.
Bir şirketin köklü bir şirket olabilmesi için en az 100 yıldır ayakta kalmış ve faaliyetini sürdürüyor olması gerekir. Türkiye'de bu konuda çok fazla yapılmış çalışma, araştırma olmamakla birlikte, ülkemizde de 100 yıldan fazla süreden beri faaliyetlerini sürdüren şirketler vardır. Ancak sayıları bir elin parmaklarını geçmemektedir.
Bugün 100 yılı henüz geçmemiş, lakin kurumsallaşmasını tamamlamış şirketlerde vardır. Bunların önemli bölümü Cumhuriyet´in ilk yıllarında iş dünyasına atılmışlardır. Koç Holding, Sabancı Holding, Vakko, Komiliyi bunlardan ilk akla gelenler olarak sayabiliriz. Ayrıca yüzyıla yakın geçmişi olan şirketler arasında, Hacıbekir gibi, gelenekselliğini koruyanlar da vardır. Ancak, Devlet İstatistik Enstitüsü'nün verileri, Türkiye'de şirketleşmenin 1980 sonrasında başladığını ortaya koymaktadır. 1980'lere kadar yılda 5-6 bin şirket kurulurken, sonraki yıllarda 10 bin, hatta 1990'larda yılda 50 bin şirket kurulduğu bile olmuş. Kurulduğu yıldan itibaren ilk 5 yıl içinde kapanan şirketlerin oranının (şirketlerin büyüklüğü ve çalıştırdığı işçi sayısına bağlı olarak) %35 ila %60 arasında değiştiği saptanmış. Daha çok işçi çalıştıran şirketler genelde daha az kapanma oranına sahipken, daha az işçi çalıştıran şirketlerin kapanma oranları daha yüksek olduğu görülmüş.
Şirket ömürlerinin uzunluğu değişkenlik göstermekle beraber, Türkiye'deki şirketlerin yaş ortalamalarının dünya ortalamasının altında olduğunu söylemek mümkün. Buna göre, Türkiye´deki şirketlerin yaş ortalaması sadece 12 yıl seviyesindedir. Ayrıca şirketlerin yüzde 89´u, son 15 yılda kurulmuş.
İşte nasıl ki insanların hayatında dönüm noktaları, kırılma noktaları varsa; şirketlerinde yaşamları süresince kırılma noktaları olmaktadır. Bu kırılma noktalarında, gerekli değişimi ve yeniliği yapamayan şirketler büyüyememekte, gelişememekte ve bir süre sonra yok olup gitmektedirler.
 Şirketlerin büyük ve güçlü olmaları, uzun süre ayakta kalmalarıyla doğru bir orantıya sahip değildir. Eğer böyle bir kural doğru olsaydı, günümüze kadar yaşayabilen ve değişime çok çabuk uyum sağlayabilen hamam böcekleri yerine, çok büyük ve güçlü olan dinozorlar hayatta olurdu.
Perakendecilik sektörü açısından duruma baktığımızda ise, ülkemizde köklü ve 100 yılı aşan bir şirket olmadığı gibi, mevcut oyunculardan da kendini geliştirip büyüyen ve kurumsallaşabilen firma sayısı maalesef yok denecek kadar azdır. 
Sektördeki yerli oyunculara ve şirketlere baktığımızda, başlatılan büyüme, kurumsallaşma ve reorganizasyon çalışmaları çerçevesinde bugüne kadar yapılanları göz önüne aldığımızda, epeyce bir mesafe kat ettikleri aşikârdır. Bugün sektörde güçlü olarak gördüğümüz yereller önce bulunduğu bölgede gelişip büyümüşlerdir. Bugün geldiğimiz süreçte ise, birçok yerel zincirin artık kendi bölgesi yeterli gelmediği, rekabet her geçen gün arttığı ve riskleri dağıtmak istediği, yumurtaları aynı sepete koymak istemediği için, bulunduğu bölgeden çıkarak farklı illerde mağazalaşma ve büyüme sürecine girdiğini görüyoruz. Yani başka bir tabirle, şirketleri için yeni bir kırılım noktası yaşadıklarını söyleyebiliriz. İşte burada çok dikkat edilmesi gereken ve hayati önem taşıyan bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum. Bu gün geldiğimiz noktada daha önceden bizim için birinci öncelikli olmayan veya göz önünde olduğu için kontrolümüz altında olduğundan çok sıkıntısını yaşamadığımız *Güvenlik – Ürün – İnsan – para gibi bazı konularda artık:
·         Profesyonel yönetim tarzına
·         Sistemli bir çalışma düzenine geçmeye
·         Ölçümlemeye ve kontrole
·         Sürekliliğe, sürekli iyileştirmeye
·         Süreçleri yazılı hale getirip, standardizasyona
·         Detaylı çalışmaya ve detaylara çok daha fazla önem vermeye
·         Sonuç odaklı çalışmaya
·         Hesap sormaya, denetime
·         Ödül-ceza sistemine
·         Kurumsal itibar yönetimine
·         Kriz yönetimine

·         Dış çevre dediğimiz Medya, tedarikçiler, kamu kurum ve kuruluşları ile olan ilişkileri daha kurumsal, düzenli ve sürekli bir şekilde yönetmeye geçilmelidir.

Sevgi ve saygıyla kalın
Necmettin Kuru
Yönetim Ve Pazarlama Danışmanı

23 Kasım 2016 Çarşamba

GÖREV TANIMLARININ YAZILMASI NEDEN ÖNEMLİDİR? NE FAYDA SAĞLAR?


Görev tanımları, kısaca hangi pozisyonun hangi eğitim ve iş deneyimine sahip, ne türdeki bilgi / becerideki kişilerle doldurup, bu kişilere hangi görevler için ne ölçüde yetki verileceğinin tanımlandığı dokümanlardır.
Görev tanımlarında: görüşülen kişi ve pozisyona ilişkin bilgiler, temel görev ve sorumluluklar, yetkiler, bilgi, beceri ve yetenekler, performans ölçütleri gibi temel bilgilerin yer alması önemlidir.

Yazılması, güncellenmesi sadece insan kaynakları bölümlerinin değil, ilgili pozisyonun bağlı olduğu yöneticinin de görevleri arasındadır.

         Görev tanımlarının yazılması firma ve personel açısından farklı avantajlar ortaya çıkarır. Görev tanımı belirli personel hareket sahasını, kendisinin neler yapması gerektiğini net olarak bilir. Sorumlulukları çerçevesinde hangi işleri ne tür yetkiler kullanarak yerine getirebileceğinden haberi vardır. Ayrıca çalışanın hangi işleri hangi prensiplerle yapması gerektiğini bilmesi, yüksek performans ölçütlerini, hedeflerini, başarılı olması için hangi kriter ve niteliklerin gerektiğini bilmesi açısından son derece faydalıdır.

         Yeni başlayan personele, kendisinden önce o pozisyonda yapılan çalışmalar hakkındaki bilgileri kapsayan ve yol gösterici olan görev tanımı iş görüşmesinin son aşaması olan “işe başlangıcın” öncesinde verilirse iki taraf için de gidilecek yol aydınlanmış demektir.

         Görev tanımları belirli olan personelle Performans Değerlendirme (Yönetme) görüşmeleri yapmak daha kolaydır. Her iki taraftar genel beklentiler hakkında fikir sahibidir, değerlendirme kriterleri nettir.

         Görev tanımı yazılmış pozisyonlar için işe alım yapmak da daha basittir. “Ne aradığını bilmeyen, bulduğunu anlayamaz der Cladue Bernard”. Görev tanımı önceden var olan bir pozisyon için personel arayan İK’cı ya da yönetici ne aradığını bilmektedir. Hangi işleri yapacak biri aranıyor, bu kişide aranan sektör deneyimi kaç senedir, ne tür fiziksel özelliklere sahip olmalıdır bu kişi sorularının cevabını doğru ve güncel bir görev tanımından bulmak çok kolaydır.
Görev tanımları, İşveren ile çalışanlar arasındaki belirsizliklerin giderilmesini sağlar. İşlerin ortada kalmasının yapılmamasının önüne geçer. Görev tanımları ile Yöneticilerin çalışanları yönlendirmesi daha kolay hale gelir.

         Detaylı ve doğru yazılmış görev tanımları bölümler arası iletişim sürecini de sağlıklı kılar. Her bölüm ve çalışanın görev ve sorumlulukları hakkında tam bilgiye sahip olduğunu düşündüğünüzde aklınıza ne güzel bir şirket geliyor değil mi?

         İşe yeni başlayan personele imzalatılmış görev tanımı, daha sonradan istenmeyen düşük performansla karşılaşıldığında işveren için, tersi durumda da personel için yasal bir dayanak oluşturur.
         Son olarak her sene görev tanımlarını güncelleyin. Her açılan yeni pozisyon öncesi söz konusu görev tanımı yazın.
                                                                      23/11/2016

 Necmettin Kuru

Yönetim ve Pazarlama Danışmanı

28 Nisan 2016 Perşembe

MALİYET ODAKLI OLMAK VE TASARRUF

MALİYET ODAKLI OLMAK VE TASARRUF

                Dünyadaki pek çok ülkenin ekonomik sıkıntılar ve iflaslarla karşı karşıya kaldığı bir yılı daha geride bırakıyoruz. Türkiye açısından duruma baktığımızda ise, son iki yıldaki ekonomik sıkıntılarla boğuşan ve büyüme rakamlarının neredeyse sıfıra yakın olduğu ülkelere nazaran, daha iyi büyüme rakamları yakalanmıştır. Tabi ki bu büyüme rakamları güzel gibi görünse de perakende açısından durum pekte iç açıcı değildir. Nedeni ise, büyümeye rağmen cari açığı kontrol amacıyla alınan ekonomiyi soğutma önlemleri neticesindeki iç taleplerdeki ciddi daralmadır, yani ciro düşüşleridir ve nakit döngüsündeki sıkıntıdır.
Sizlerinde bildiği gibi 2015 yılı durgun geçen, eski satış rakamlarını yakalayamadığımız ve buna rağmen rekabetin daha da arttığı ve giderlerin fazlalaştığı bir yıl olarak geride kalmak üzeredir. Bu nedenle perakendeci dostlarımıza şu uyarıyı yapmak istiyorum, 2016 yılı da, satışlar ve cirolar açısından beklenen seviyelerin altında seyretmeye devam edecektir. Bu öngörü doğrultusunda, işletmelerin yıl sonunu da fırsat bilerek geriye dönük mali tablolarını, karlılık ve maliyetlerini kontrol etmelerini, tasarruf tedbirlerini arttırmalarını, gereksiz gider kalemlerini gözden geçirip önlem almalarını kesinlikle tavsiye ediyorum. Artık tasarruf etmek, verimli olmak, maliyetleri aşağı çekmek, her işletme için lazım olan ve dikkat edilmesi gereken hususlardır. Bütün bunları yapabilmeniz içinde önce bu bilgileri sağlıklı bir şekilde görebiliyor ve alabiliyor olmanız gerekir.

 Günümüz perakendesinde düşen cirolar, artan giderler ve maliyetler işletme sahiplerini ister istemez maliyet odaklı çalışmaya zorlamaktadır. Maliyet odaklı çalışmak deyince, sadece tek kriter fiyat olmamalıdır, fiyatın yanında değer ve eder ölçüleri de dikkate alınmalıdır. Peki, ne yapmalıyız ve nasıl yapmalıyız da maliyetlerimizi azaltabilelim? Bir defa gittikçe karmaşıklaşan, spesifik hale gelen ve yoğun rakamların iç içe olduğu perakendecilere en öncelikli tavsiyem, şirketlerini rakamsal olarak izleyebilecekleri ve kontrol edebilecekleri bilgi işletim sistemlerine yatırım yapmaları ve mutlaka bu sistemleri aktif olarak kullanmaları olacaktır. Günümüzde bilgi ve veriye dayalı yönetime geçemeyen, hala yılda bir sayım bile yapmayan, stoklarını kontrol edemeyen, karlılık ve giderlerini, kayıp kaçaklarını net olarak ölçemeyen perakendecilerimiz var. Bu işletme sahipleri bugüne kadar belki bir şekilde gelmişler, lakin bundan sonra bu şekilde işlerini yürütmeleri ihtimal dahilinde değildir. Bugün %3-5 gibi küçük marjlarla ve büyük cirosal rakamlarla çalışılan bir sektörde, en küçük hatanın bile maliyetleri ve sonuçları çok büyük olabilmektedir. Sektöre baktığımızda en düşük işletme bile sermayesinin en az 25-30 katı kadar cirolarla çalışmaktadır. Bu nedenle işletmelerin, gün be gün karlılıklarını, giderlerini kontrol altında tutmaları ve nakit ödeme dengelerini mutlaka sağlamaları gerekmektedir. 
Sağlıklı, mutlu ve bol kazançlı bir yıl dileklerimle.

26 Aralık 2015 Cumartesi

İŞLETME YÖNETİMİNİN “ZORLUKLARI VE PÜF NOKTALARI”

İŞLETME YÖNETİMİNİN “ZORLUKLARI VE PÜF NOKTALARI”
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; işletmelerde aynı canlılar gibi doğar, gelişir, büyür ve ölürler, eskilerden günümüze kadar süregelen bir işletme yeryüzünde yoktur. Durum böyle olunca da işletme yönetiminde meseleye bakış açısı olarak biraz farklı bir pencereden bakmak gereklidir. Yanlış algılanan bir hususta, şirket sahiplerinin işletmeyi bugünlere biz getirdik yaklaşımıdır. Bu düşünce yapısı profesyonel yönetime geçmenin, gelişmenin, kurumsallaşmanın önündeki en büyük engellerden birisidir. Elbette Şirket kurucuları işletmeyi sıfırdan kurup bugünlere taşıyan kişilerdir, becerileri, bilgileri, donanımları şirketlerini bu günlere getirmiştir, bunu kimse inkâr etmiyor zaten. Yanlış olan düşünce bugünden sonra da aynı şekilde gitmeyecek olmasıdır. “Gelişim için değişim şarttır.” Değişmeyen, gelişemez, büyüyemez, yerinde sayar ve yok olur gider.
Yeni gittikleri şirkette yöneticilerin en başta düştükleri hata; daha önceden öğrendikleri veya diğer şirketlerde uyguladıkları çalışmaları “birebir kopyala yapıştır” yöntemiyle uygulamaya çalışmalarıdır. Hâlbuki yukarıda yazımızın başında da belirttiğimiz gibi işletmelerde canlı varlıklar gibidirler, kendilerine özgü yapıları, dokuları, kültürleri, kişilikleri, kimlikleri vardır. Yapacağınız çalışmalarda bu özelliklerine uygun ve uyumlu olması gerekmektedir. İşletmeye dikeceğiniz elbisenin ölçüsü, rengi, kumaşı vb. o işletmenin yapısına uygun olmalıdır. Ayrıca işletme yönetiminde yapılması gereken çalışmalar ana başlıklarıyla;
  1. Mevcudu daha verimli, daha karlı ve daha iyi çalışabilir bir pozisyona taşımak,
  2. Sektörün gelişiminin önüne geçmek, takip edilen olmak,
  3. Mevcudun dışında hangi alanlarda gelişim ve fırsatlar var bunlara göre yeni yatırımlar planlamak olmalıdır.
Yapılacak çalışmalarda önce işletmeyi iyi bir şekilde analiz etmek, atılacak adımları belirlemek, muhtemel sonuçları rakamsal değerler ve verilerle ölçümleyerek, alınacak riskleri minimum seviyeye indirerek, çıkabilecek sonuçları öngörmeye çalışmaktır. Sonrasında planlanan çalışmaları adım adım uygulamaya geçmektir. Yönetim zafiyetlerinden en önemlileri nelerdir dediğimizde;
·         Planlanan çalışmaları kısa sürede uygulayamamak,
·         Uygulamaya konulan çalışmaları sürdürememek,
·          İşletmeye uygun olmayan çalışmalar yapmak,
·         İletişimi iyi sağlayamamak,
·         İyi bir Ekip kuramamak, kurduğu ekibi iyi yönetememek,
·         Yetki alamamak veya aldığı yetkiyi kullanamamaktır.
Aile şirketlerinde özellikle şirketteki ilk profesyonel yönetimin dikkat etmesi gereken hususların başında da, yapılan çalışmalarla ilgili sık sık gerekli bilgi paylaşımında bulunmak ve uygulamaları yapmadan önce onay almaktır.

Aile şirketlerindeki profesyonel yönetimi bir örnek ile açıklamak gerekirse; “ Çocuğun elindeki topu alarak, onu küstürmeden, oyunun içine de dahil etmeden, onun gözü önünde topla oynayabilmektir.”

14 Eylül 2015 Pazartesi

BAŞARIYA GİDEN YOLLAR

BAŞARIYA GİDEN YOLLAR
Bir işletmede de başarıyı yakalamak için önce değişime inanmak ve değişime hazır olmak gereklidir. Başarıda bazen şansta insana yardım eder,  şans herkes için vardır, ama başarmak isteyenler kendi şanslarını kendileri yaratır.
Ticarette başarılı olmanın yolu 4 şeye hakim olmaktan geçmektedir.   
Bu 4 şey;   “İNSAN”, “PARA”, “MAL”, ve “BİLGİ” dir.
İNSAN : Sektörünün genel yapısına baktığımızda en temel problem insan kaynağı ve çalışandır; aynı zamanda en büyük gider kalemidir. Şirketinizin şu anki duruma dönüp baktığınızda, giderler içindeki payının ve personel sirkülâsyonunun çok yüksek olduğunu göreceksiniz. Şu anki sektör ortalaması genelde aylık %15 ve üzerindedir. Olması gereken ise, en azından aylık %5’in altına çekilmelidir. Bu nedenle atılması gereken adımlar içinde, iyi bir İnsan Kaynakları yönetimi, işe alım kriterlerini belirlemek, işe almadan iş ve görev tanımlarını netleştirmek, işe uygun personel almak, işe alım sürecinde, gelişmiş personel işe alma ve yerleştirme testlerinden ve yöntemlerinden istifade etmektir. Ayrıca kalifiye personelleri elinizden kaçırmamaktır. Çünkü işletmenin işe alacağı her yeni personelin o işletmeye dolaylı ve dolaysız maliyeti, inanın elindekini tutmasından kat kat daha pahalıdır ve yeni aldığınız çalışanın öncekinden daha iyi olacağının garantisi yoktur.
PARA : İşletmelerde para, işletmenin döngüsü için doğru yönetilmesi gereken bir unsurdur. Aile şirketlerinde genelde finansın başında, aile üyesi veya şirket ortaklarından birisi görev yapmaktadır. Şirketler, genellikle sermayelerinin kat kat fazlası cirolarla çalıştıkları için, özellikle nakit yönetimi işletmenin sağlıklı bir ticaret yapılabilmesi açısından çok önemlidir. Kasadaki para tedarikçi veya üreticilerindir, nakit açığına düşmemek için iyi bir finans yönetimi ve sürdürülebilir karlılık gereklidir. İşletmeler karlı bir ticaret yapıyor olsalar da, işletme yanlış finans yönetimi sonucunda ödeme açığına düşebilir, finans kriziyle sarsılabilir, iflas edebilir. Bu nedenle işletmeye yeterli donanıma, bilgi ve beceriye sahip, risk analizi yapabilen, ödeme dengesine dikkat edecek, iyi bir finans yöneticisi atanmalıdır. Sonra bu kişiler iyi bir denetim mekanizmasıyla denetlenmeli ve karşılaşılabilecek riskler minimum seviyeye çekilmelidir.
MAL :Para yönetimi kadar mal, ürün yönetimi de işletmenin sağlıklı ticaret yapabilmesi açısından çok önemlidir. Hızlı sirkülasyon, doğru stok yönetimi, fazla stokların eritilmesi, müşterilerin esas ihtiyaçları üzerine yoğunlaşmak, hızlı dönüşümlü ürünleri hedef almak, müşterileri satıcı şirketleri ve rakipleri dinleyerek uygun bir ürün yelpazesi oluşturmak, ürün yelpazesini korumak (bir ürün çıkar bir ürün girer), müşterilere kesintisiz ürün çeşitlerini sunmak, malları en iyi şartlarda satın almak, en iyi kaynaklardan dolaysız yolu tercih ederek mal satın almak, satın alma şartlarını iyileştirmek ve daha çok promosyon elde etmek için sık sık görüşmelerde bulunmak. Malların akışını hızlandırmak, satışların dönüşümüne uygun bir düzeyde stokları muhafaza etmek, ürünlere ayrılan yer satışların dönüşümüne uygun olmalıdır. Hacim (bütün stok) mağazadadır. Self servis sistemine öncelik vermek. Tazelik, promosyonlar ve sürüme önem vermek ve üzerinde durmak. Hakimiyet, ürün çeşidinin büyütülmesine bağlı olan ıskontonun kabul edilmemesi, şirketlere karşı kusursuz ve beklentilerde katı olmak, yeni ürün girişinin bedele bağlı olması. Satın almada elde edilen kârlar, fiyatları düşürmeye rekabet avantajı ve karlılığın yükseltilmesine yaramalıdır. Rekabette farklılaşabilmenin yolu, taze gıda dediğimiz manav, şarküteri, et ve unlu mamuller reyonlarının iyi yönetilmesinden geçmektedir. Bu bölümlerin satın alması güçlendirilmeli, profesyonel işini ve sektörü iyi bilen bir satın almacılar alınmalı, manavda, şarküteri, et ürünlerinde, depodan merkezi dağıtım ve sevkiyat yönetimine geçilmelidir. Marka ve ürün çeşitliliği yeterli seviyede olmalı, gözden geçirilmeli ve yeterli çalışma yapılmalıdır. Satın almada otomatik sipariş ve stok yönetimine geçilmelidir. Bunun için yine, gerekli raporlama ve program altyapısını kurabilecek, yönetebilecek iyi bir Bilgi İşlem Programı ve yöneticilerine ihtiyaç vardır.
BİLGİ :“Bilmediğini ve ölçemediğini yönetemezsin.” Son dönemde rekabetin yoğun ve şiddetli olması “hızlı balık, büyük balığı yutar” tezini doğrulamaktadır. Bilgiye doğru bir şekilde, hızlı ve zamanında ulaşmak ve bunu analitik bir şekilde değerlendirip işletmeye katma değer sağlayabilmek adına kullanabilecek yetenekli ve yeterli personel ve sistem altyapısı olmalıdır. Artık kitlesel pazarlama yeterli olmamakta bununla birlikte kişisel pazarlama daha öne çıkmaktadır, bunun içinde bilgiye ihtiyaç vardır. Ayrıca işletmenin ticari verilerinin ve sistem altyapısının büyüme potansiyeliyle doğru orantılı bir şekilde büyümesi ve yatırım yapılması gereklidir. Bu verilerin ve bilgi güvenliğinin sağlanması da ayrıca hayati derecede önemlidir.  Bilgi sistemleri pahalı bir o kadarda gerekli bir yatırım olduğu için bu yatırımların işletmeye külfet getirmemesi adına uzun vadeye yayılarak yapılması daha uygundur. İşletmelerin şu anki kullandıkları ticari ERP programlarının yeterli olup olmadığına, işletmenin bugünkü ve yakın gelecekteki ihtiyaçlarına cevap verip veremeyeceğine bakılmalıdır. Ayrıca veri güvenliği, hız, raporlama, işleyiş vb. açılarından yeterli olmasına dikkat edilmelidir. Eğer bunlar yoksa en kısa zamanda daha fazla vakit kaybetmeden sektörde servis ağı yaygın, pek çok firma tarafından kullanılan Ticari bir ERP programına geçiş yapılmalıdır. Kasa sistemleri de yine aynı şekilde, ileri vadede Ulusal seviyedeki firmaların kasa sistemlerine geçiş yapılmalıdır, çünkü artık bu firmaların maliyetleri şu anki kullandığınız kasalardan daha fazla değildir. Ayrıca en kısa sürede yine müşterilerini tanıyacak onların beklenti ve alışveriş alışkanlıklarını yönetebilecek bir “Müşteri Sadakat Kartı Programına” geçilmeli, bütün bunları ve Kart programını yönetebilecek seviyede bir bilgi işlem yöneticisi, uzmanları alınmalıdır.

“Hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır”. Konfüçyüs

26 Temmuz 2015 Pazar

Soru ve cevaplarla " İşletme Sermayesinin Önemi "


1-     İşletme sermayesinin finansal yönetim içindeki rolünü nasıl görüyorsunuz?
Yapılan işe göre değişmekle ve istisnaları olmakla birlikte, işletme sermayesini arabanın benzinine benzetebiliriz. Nasıl ki arabanın benzini olmadan çalışmaz ve yürümezse; işletme sermayesi olmadan da işletmelerin sağlıklı çalışması ve yürütülmesi mümkün değildir. Perakende işletmelerinde ilk kuruluş sermayesi olması yeterli iken, üretim işletmelerinde ilk kuruluştan sonra da, işletme sermayesi ihtiyacı çarkın dönmesi için devamlılık arz eden ve hatta ciroya, pazarlama vade yapısına göre sürekli arttırılması gerekebilen bir durumdur.
2-     İşletme sermayesinin finansmanı için önerileriniz nelerdir?
Eskiden paraya proje bulunurken, şimdi iyi bir projeniz veya kârlı bir işletmeniz varsa, işinizi yapmak ve büyütmek için para bulmanız daha kolaydır. İşletmeler için günümüzde işletme sermayesi ve finansmanı için çok fazla alternatifler bulmak mümkündür. Bunlar ortaklık şeklinde, banka ve diğer finans kurumları üzerinden alınan kredilerle, işletmeyi halka arz edip borsaya açılmak şeklinde, yabancı firma ve fonlarla yapılan işbirlikleriyle, pazarlama vade yapısından oluşan finansmanla sağlanabilir.
3-     İşletme sermayesi ihtiyacını doğuran önemli etkenler nelerdir?
Su tulumbası örneğini vermek gerekirse, işletme sermayesi tulumbadan su çıkarmak için konulan ilk su gibidir. Tulumbaya ilk başta su çıkana kadar su koyarsınız, su çıkmaya başladıktan ve kesilmedikten sonra, artık bir daha su koyma ihtiyacınız kalmaz. İlk kurulan işletmelerde durum böyle iken, kurulmuş ve devam eden işletmelerde ise gelir gider dengesizliği, pazarlama vade yapısının işletmenin sermaye yapısına göre ayarlanmaması, tahsilatların zamanında yapılamaması, fire-kayıp- bataklar ve geri dönmeyen müşteri alacakları, kârsızlık, yeni yatırımlar, yenileme vb. gibi etkenler işletme sermaye ihtiyacını doğuran en önemli sebeplerdir.   
4-     Nakit yönetimi konusunda tavsiyeleriniz nelerdir?
İşletmelerde nakit yönetimi tıpkı nefes alıp vermek kadar önemlidir. Nasıl ki nefes alıp vermeden canlılar yaşayamazsa, işletmelerin de nakitlerini iyi yönetemediğinizde ayakta kalması ve hayatını devam ettirmesi mümkün değildir. Bunu sağlamak için gelir gider dengesini iyi ayarlamak (ayağını yorganına göre uzatmak), kârsız çalışmamak, pazarlama vade yapısını doğru kurgulamak, stokları doğru yönetmek, mümkün olduğunca kredi kullanmadan büyümek, kazancını mala mülk edinmeye değil işini geliştirme ve büyütmeye kullanmak, tedarikçinin ve üreticinin parasını kendi parası gibi görmemek gerekir.
5-     Nakit akışını hızlandırmak için neler yapılmalıdır?
İşletmelerdeki nakit akışını hızlandırabilmek için; üretim ve alış-satış dengesini iyi ayarlamak, stoklu çalışmamak, mal alım ve satım vadeleri arasındaki dengeyi iyi kurgulamak, yatırımları işletme sermayesinden değil, elde edilen kârlarla yapmak, satış yapmadan önce risk analizlerini iyi yapmak, tahsilâtları iyi takip etmek, iş disiplinleri oluşturup bunlara uymak, hırsızlık-fire ve kayıplar için önlem almak, tasarrufa önem vermek olarak sayabiliriz.
6-     Bu konuda en çok yapılan hataları söyleyebilir misiniz? 
Bu konuda en çok yapılan hataların başında, işletmeyi kâr etmeden, sadece ciroyu büyütmeye çalışarak zararına satış yapmak geliyor. Ayrıca, gelir-gider ve ödeme dengesini iyi ayarlayamamaktan kaynaklı nakit açığına düşmek, kasaya düşen her parayı kendi parasıymış gibi görmek, ödeyebileceğinden fazla borçlanmak, stoklarını doğru yönetememek, fire ve kayıpları takip etmemek, hesaba katmamak olarak sıralayabiliriz.

16 Haziran 2015 Salı

KURUMSALLAŞMAYAN BÜYÜYEMEZ

KURUMSALLAŞMAYAN BÜYÜYEMEZ
Kurumsallaşma deyince herkes farklı bir tarif yapıyor, herkesin algısı farklı. Kısa, basit ve anlaşılır bir ifadeyle kurumsallaşma deyince “işletmenin yönetiminin kişilere göre değişen değil, sisteme göre işleyen bir yapıya kavuşturulması ve yazılı kurallarla bunun standart, sürdürülebilir hale getirilmesidir” diyebiliriz. Kurumsallaşma aynı zamanda şirketin kimliğidir, kendisine has özelliklerle ve yöntemlerle iş yapma kabiliyetini de ifade ettiğinden dolayı, şirketin rakipleriyle ayrışmasını sağlayan en önemli özelliğidir.  
Ülkemizdeki şirketlerin %95 inden fazlasını aile şirketleri oluşturuyor. Bunlarında çoğu yıllık cirosu 10.000.000 $ ve altında olan şirketler, şirket ömürleri kısa ve genelde hala işin başında ilk kurucular yani birinci kuşak var. İstisnaları olmakla birlikte birinci kuşak genelde kurumsallaşmaya uzak, klasik yönetim anlayışıyla yönetmeyi tercih ediyorlar, genelde saygı ve güvene dayalı bir yönetim anlayışı olduğundan da şirketleri ayakta tutacak, nesilden nesile sağlıklı bir şekilde devrine yardımcı olacak bir Aile anayasaları yok. Bu yüzden yüzlerce firma birinci kuşağın ani ölümü veya işten çekilmesi sonucunda, aile içi anlaşmazlıklar sebebiyle parçalanıp ya küçülüyorlar veya yok olup gidiyorlar.   
Değişimin her alanın olmazsa olmazları arasında yer aldığı günümüzde, yaşamlarını sürdürmek isteyen işletmelerin, değişimin gerektirdiği şartlara uyum sağlayabilme becerisini göstermeleri gerekmektedir. Değişimin uyumun düzeyi, işletmelerin kurumsallaşma düzeyleri ile doğru orantılıdır. Kurumsallaşma düzeyleri yüksek olan işletmelerin, değişime uyum sağlamaları daha kolay olur. Kurumsallaşma şirketler için büyümenin anahtarıdır diyebiliriz. Çünkü kurumsallaşma kişilere bağlı değil sisteme dayalı bir yönetim şekline geçmektir, girdiler ve çıktılar birebir kayıtlı ve sistem üzerinden yapıldığı için kayıp çalıntı ve fireler çok net bir şekilde görülebilmekte ve önlenebilmektedir. Kurumsallaşma disiplin demektir. Kurallar yazılıdır, “yaptığını yaz, yazdığını yap” işin özetidir. Sözlü iletişimden çok yazılı iletişim yaygındır. Kim, ne, nerede, nasıl, ne zaman sorularının cevapları bellidir, böylece işler ortada kalmaz, sonuçları takip edilir. Sorumluluklar bellidir, keyfi uygulamalar yoktur. Kişiler değişse bile işler aksamadan yürümeye devam eder. Hedeflerle yönetim söz konusudur. İşin içinde duygusallık ve diğer yönetimi etkileyen olumsuz faktörlerden etkilenmek söz konusu bile değildir. Unutmayın “Herkesin istediğini yapabileceği bir yerde, hiç kimse istediğini yapamaz.” Kurallar herkes için eşittir ve eşit uygulanır, terfiler ve işe alımlar belirlenen liyakat kuralları çerçevesindedir, torpil, adama göre iş veya muamele yoktur. Başarılar ya da başarısızlıklar rakamsal sonuçlara göre ölçülebilir ve yönetilebilir seviyededir. Kuruma bağlılık çalışanlar arasında yüksek seviyededir, kurumsal itibar ve marka değeri kurumsallaşan firmalarda daha yüksektir.  Bütün her şey kayıt altında olduğundan kayıp, kaçak ve fireler ölçülebilir ve önlenebilir seviyededir.  İşte bu sebeplerden dolayı kurumsallaşmayan şirketlerin, kayıt dışılığı da hesaba kattığımızda sağlıklı büyüme imkânı neredeyse sıfıra yakın bir ihtimaldir diyebiliriz. Kayıt dışılık bir taraftan kar gibi görünürken sistemsizliğinde getirdiği kayıp kaçak ve çalıntıları ölçebilmek ve bunların önüne geçmek imkânsızdır. Tabiri caizse dibi delik kova gibidir, siz bir kova su taşıdığınızı zannedersiniz, ona göre enerji harcarsınız lakin yarısı, belki daha fazlası dibindeki deliklerden dolayı boşa akıp gitmiştir.

İnsanlar ancak yaptıkları işten zevk ve heyecan duydukları, faydalı işler yaptıklarına inandıkları zaman verimli olabilirler. Kurumsallaşmanın işlerin doğru yapılmasına faydası çoktur. Kurumsallaşma başarıların sürekliliğini sağlar. Bir şirketin uzun süreli devamlılığı, ancak kurumsallaşma ile gerçekleşebilir.