KURUMSALLAŞMAYAN
BÜYÜYEMEZ
Kurumsallaşma
deyince herkes farklı bir tarif yapıyor, herkesin algısı farklı. Kısa, basit ve
anlaşılır bir ifadeyle kurumsallaşma deyince “işletmenin yönetiminin kişilere
göre değişen değil, sisteme göre işleyen bir yapıya kavuşturulması ve yazılı
kurallarla bunun standart, sürdürülebilir hale getirilmesidir” diyebiliriz.
Kurumsallaşma aynı zamanda şirketin kimliğidir, kendisine has özelliklerle ve
yöntemlerle iş yapma kabiliyetini de ifade ettiğinden dolayı, şirketin
rakipleriyle ayrışmasını sağlayan en önemli özelliğidir.
Ülkemizdeki
şirketlerin %95 inden fazlasını aile şirketleri oluşturuyor. Bunlarında çoğu
yıllık cirosu 10.000.000 $ ve altında olan şirketler, şirket ömürleri kısa ve
genelde hala işin başında ilk kurucular yani birinci kuşak var. İstisnaları
olmakla birlikte birinci kuşak genelde kurumsallaşmaya uzak, klasik yönetim
anlayışıyla yönetmeyi tercih ediyorlar, genelde saygı ve güvene dayalı bir
yönetim anlayışı olduğundan da şirketleri ayakta tutacak, nesilden nesile
sağlıklı bir şekilde devrine yardımcı olacak bir Aile anayasaları yok. Bu
yüzden yüzlerce firma birinci kuşağın ani ölümü veya işten çekilmesi sonucunda,
aile içi anlaşmazlıklar sebebiyle parçalanıp ya küçülüyorlar veya yok olup
gidiyorlar.
Değişimin her alanın olmazsa
olmazları arasında yer aldığı günümüzde, yaşamlarını sürdürmek isteyen
işletmelerin, değişimin gerektirdiği şartlara uyum sağlayabilme becerisini
göstermeleri gerekmektedir. Değişimin uyumun düzeyi, işletmelerin kurumsallaşma
düzeyleri ile doğru orantılıdır. Kurumsallaşma düzeyleri yüksek olan
işletmelerin, değişime uyum sağlamaları daha kolay olur. Kurumsallaşma
şirketler için büyümenin anahtarıdır diyebiliriz. Çünkü kurumsallaşma kişilere
bağlı değil sisteme dayalı bir yönetim şekline geçmektir, girdiler ve çıktılar
birebir kayıtlı ve sistem üzerinden yapıldığı için kayıp çalıntı ve fireler çok
net bir şekilde görülebilmekte ve önlenebilmektedir. Kurumsallaşma disiplin
demektir. Kurallar yazılıdır, “yaptığını yaz, yazdığını yap” işin özetidir.
Sözlü iletişimden çok yazılı iletişim yaygındır. Kim, ne, nerede, nasıl, ne
zaman sorularının cevapları bellidir, böylece işler ortada kalmaz, sonuçları
takip edilir. Sorumluluklar bellidir, keyfi uygulamalar yoktur. Kişiler değişse
bile işler aksamadan yürümeye devam eder. Hedeflerle yönetim söz konusudur.
İşin içinde duygusallık ve diğer yönetimi etkileyen olumsuz faktörlerden
etkilenmek söz konusu bile değildir. Unutmayın “Herkesin istediğini
yapabileceği bir yerde, hiç kimse istediğini yapamaz.” Kurallar herkes için eşittir ve
eşit uygulanır, terfiler ve işe alımlar belirlenen liyakat kuralları
çerçevesindedir, torpil, adama göre iş veya muamele yoktur. Başarılar ya da
başarısızlıklar rakamsal sonuçlara göre ölçülebilir ve yönetilebilir seviyededir.
Kuruma bağlılık çalışanlar arasında yüksek seviyededir, kurumsal itibar ve
marka değeri kurumsallaşan firmalarda daha yüksektir. Bütün her şey kayıt altında olduğundan kayıp, kaçak
ve fireler ölçülebilir ve önlenebilir seviyededir. İşte bu sebeplerden dolayı kurumsallaşmayan
şirketlerin, kayıt dışılığı da hesaba kattığımızda sağlıklı büyüme imkânı
neredeyse sıfıra yakın bir ihtimaldir diyebiliriz. Kayıt dışılık bir taraftan
kar gibi görünürken sistemsizliğinde getirdiği kayıp kaçak ve çalıntıları
ölçebilmek ve bunların önüne geçmek imkânsızdır. Tabiri caizse dibi delik kova
gibidir, siz bir kova su taşıdığınızı zannedersiniz, ona göre enerji
harcarsınız lakin yarısı, belki daha fazlası dibindeki deliklerden dolayı boşa
akıp gitmiştir.
İnsanlar ancak yaptıkları işten zevk ve
heyecan duydukları, faydalı işler yaptıklarına inandıkları zaman verimli
olabilirler. Kurumsallaşmanın işlerin doğru yapılmasına faydası çoktur.
Kurumsallaşma başarıların sürekliliğini sağlar. Bir şirketin uzun süreli
devamlılığı, ancak kurumsallaşma ile gerçekleşebilir.